Along The Wave

ALONG THE WAVE

18.09.2019 – 16.11.2019

Artist

Sadık Arı

SADIK ARI: ALONG THE WAVE 18.09.19 – 16.11.19

“Every day we descend a step further toward Hell,
Without horror, through gloom that stinks.”
(Charles Baudelaire, Flowers of Evil)

Art itself is the main creative field that has the power to save us from the claws of the truth which has anchored itself in the history of humanity. Mysterious and evil roads must be taken in order to arrive here. An artist can take this road only if he can direct destructiveness (devastation) towards his own nature and self. He has to destroy everything and then reconstruct it all again and again. So the artist who descends on earth and pursues his desires fans the flames of hell which is full of sinners instead of soothing in cold rivers his anger towards truth and falsehood. It is Dionysos’ music that seduces him. Just like Thomas Mann’s cursed composer and Doctor Faustus’ main character Adrian Leverkühn who intentionally sleeps with a prostitute to catch syphilis, an illness which gradually decays his brain, and makes a deal with the devil in order to create “wonderful and magical musical images.”1 Only this extremism could separate the 1 soul from the body, health from disease, and good from evil.2 The more the artist stays close to 2 evil and destruction, the more he would be able to move this corrupt world.

In this sense, the “heart of darkness” which Sadık Arı has created within contemporary art, converts us to an audience of tragedy which could see the terrifying mysteries of the world – faustian pact emerges as a condition of the affirmation of life- within the obligation it imposes. The moment a member of the audience sets a foot on Along the Wave, the agreement of this pact becomes inevitable.

We can refer to William Beckford’s novel Vathek3 in order to perceive better the hell of Sadık Arı who has created it with all its details. In this story which is dominated by darkness and agony and where Apollonian light stands against Dionysiac will, the faustian pact which provides basis for the novel Doctor Faustus reappears. Through art, this reappearance utters the good news that Vathek was waiting for in the tower of Babel that reaches up to the seventh heaven. [in Islamic belief, the seventh heaven is the highest of all heavens, it is where God dwells] If we think that the 18th century authors including William Beckford were deeply influenced by a series of etchings called Le Carceri d’Invenzione [The Imaginary Prisons] which is made by Giovanni Battista Piranesi; it is inevitable to say that this reappearance continues within Sadık Arı’s series Along the Wave. Goethe had travelled to Rome while dreaming about these etchings.

A unique man who comes from an unknown land helps Khalifa Vathek for the miracle he kept waiting to come true, yet this assistance was conditional; Vathek is expected to abandon the Islam and hand himself over to the dark forces. If he makes this deal, he will have all the promised treasures, talismans that bring the whole world to heel, sultans that came before Adam and the palace of subterranous fire in which he could watch all of Solomon’s crowns. This terrifyingly ugly stranger heralds a tragic and disruptive epoch. For this epoch to come, all moral values have to be destroyed. Socratic wisdom will lose its meaning and save us from our own nature.

While Along the Wave promises us these treasures just like the tower of Babel that pierces eternity, what kind of a deal Sadık Arı forces us to make? First, we have to comprehend the state Nietszche referred as decadence if we are to look for an answer to this question. “The state of decadence is a symptom of downfall which is built by humankind, the creator of values.”4 While this state bears a negative meaning in Nietszche, it also indicates an obligation for the novice to rise. In this state of decadence, only a strong decadent/artist can emerge and unmask the truth. Because of this, the situation of decadence is inevitable. It is the first step to take towards going beyond the self.

Along the Wave is a clear expression of this inevitablity. While we are getting drunk with Dionysos’ melodies and celebrating our coming together with talismans, the earth suddenly shatters apart and we fall down deep into the palace of subterranous fire through an abyss. This journey which we have similarly seen in Alice in Wonderland, is surprisingly long. The place we finally arrive is the hell of sinners who cover their burning hearts with their hands. A much more horrifying hell than Dante Alighieris’. In the middle of this subterranous empire where horror becomes dust in people’s tongues, Sadık Arı tells us that the true origin of an artwork lies beneath the ability of enduring great pain.5

While the world is being divided and reborn in Sadık Arı’s works, this novelty brings along the obligation to split up and to be reborn again. There – the art and the artist; who is cursed and syphilitic, made a deal with devil to obtain Solomon’s treasure, breaching into eternity and stability like the tip of the tower of Babel.

Servet Turan

 

1 Terry Eagleton, Kötülük Üzerine Bir Deneme, İletişim Yayınları, İstanbul,2017, s.55
2 Ibid, 56.
3 J.L Borges, Vathek, Kırmızı Kedi Yayınları, İstanbul, 2016
4 Emrah Akdeniz, Nietzsche’de dekadans ve kültür eleştirisi olarak trajik bilgelik, FLSF, 2013
Bahar, sayı:15, s.113
5 Emrah Akdeniz, Nietzsche’de dekadans ve kültür eleştirisi olarak trajik bilgelik, FLSF, 2013
Bahar, sayı:15, s.117

SADIK ARI: DALGA BOYUNCA 18.09.19 – 16.11.19

Leş gibi karanlıkları geçip, korkusuz,
İneriz cehenneme her gün biraz daha.
(Charles Baudelaire, Kötülük Çiçekleri)

Sanatın kendisi, kendini insanlık tarihine sabitlemiş bir hakikatin pençesinden bizi kurtarabilecek kudrete sahip ender yaratıcı alanların başında gelir. Buraya ulaşmak için gizemli ve şeytani yollardan geçmek gerekiyor. Sanatçı önce kendi doğasına ve benliğine yönelteceği bir yıkıcılıkla gizemli ve şeytani olan yola çıkabilir. Yıkmalı ve her şeyi tekrar tekrar baştan kurmalıdır. İşte yeryüzüne inip arzunun peşinden koşan sanatçı, hakikate ve sahteliğe olan öfkesini soğuk nehirlerde dindirmek yerine günahkarlarla dolu cehennemin ateşini körüklemekten kendini alamaz. Dionysos’un müziğidir onu baştan çıkaran. Tıpkı Thomas Mann’ın lanetlenmiş bestecisi Doktor Faustus’un baş karakteri Adrian Leverkühn’ün, “göz kamaştırıcı ve büyülü müzikal imgeler”1 çıkarmak için bir fahişeyle kasten beraber olarak frengi mikrobu kapıp ve ruhunu şeytana satarak beyninin hastalıkla çürümesini kabul etmesi gibi. Ancak bu aşırılık ruhu bedenden, sağlığı hastalıktan ve iyiliği şeytanilikten ayırabilir.2 Sanatçı kötülüğe ve yıkıma ne kadar çok yakın olursa yozlaşmış dünyayı o kadar kolay yerinden oynatabilir.

Bu anlamda güncel sanat içinde Sadık Arı’nın yarattığı “karanlığın yüreği”, dayattığı zorunluluğun – şeytanla anlaşma yaşamı olumlamanın koşulu olarak belirir – içinde bizleri dünyanın korkunç sırlarını gören tragedya seyircisi haline getirir. Dalga Boyunca sergisine ayak basıldığı anda bu anlaşma herkes için kaçınılmaz hale gelmektedir.

Sadık Arı’nın cehennemini daha incelikli görebilmek adına William Beckford’un Vathek3 romanına başvurabiliriz. Appolloncu aydınlığa karşı Dionysosçu istencin, acının ve karanlığın hâkim olduğu bu hikâyede, Doktor Faustus romanının çıkış noktasını teşkil eden şeytanla anlaşma tekrar karşımıza çıkmaktadır. Tekrar, Vathek’in arş-ı alaya çıkan Babil Kulesi’nde beklediği müjdeyi sanat yoluyla dile getirmektedir. William Beckford dahil 18. yy. edebiyatçılarını derinden etkileyen Giovanni Battista Piranesi’nin Le Carceri d’Invenzione adlı gravür dizisi olduğunu düşünürsek bu tekrarın Sadık Arı’nın Dalga Boyunca sergisinde devam ettiğini söylemek sanırım kaçınılmaz olacaktır. Goethe, bu gravürlerin hayalini kurarak Roma’ya yolculuk etmiştir.

Bilinmeyen bir ülkeden gelen ve eşi benzeri olmayan bir adam, Halife Vathek’e beklediği mucizenin gerçekleşmesi için yardım eder; ne var ki bu yardım bir şarta bağlıdır; Vathek’ten İslam dininden vazgeçip kendini karanlık güçlerin kollarına bırakması beklenir. Bu anlaşmayı yaptığı takdirde vaat edilen hazineleri, dünyayı dize getiren tılsımları, Adem’den önceki sultanların, Süleyman Peygamber’in taçlarını seyredebileceği Yeraltı Ateşi Sarayı’na sahip
olacaktır. Müthiş çirkin olan bu yabancı trajik ve yıkıcı bir çağı müjdelemektedir. Bütün ahlaki değerlerin yerle bir olması gerekiyor bu çağın yaşanması için. Sokratik bilgelik anlamını yitirecek ve bizi kendi doğamızdan kurtaracaktır.

Babil Kulesi gibi sonsuzluğu delen Dalga Boyunca bize bu hazineleri bahşederken, Sadık Arı nasıl bir anlaşmaya zorlamaktadır bizi? Bunu cevaplayabilmek için öncelikle Nietzsche’nin dekadans dediği durumu anlamak gerekiyor. “Dekadans durum, değerleri yaratan insanlığın zaman içinde oluşturduğu bir çöküş belirtisidir.”4 Nietzsche’de bu kavram olumsuz bir anlam taşırken, aslında yeninin ortaya çıkması için de bir zorunluluğu göstermekte. Dekadans durumun içinde ancak hakikatin sahte maskesini indirecek güçlü bir dekadan/sanatçı ortaya çıkabilir. Bundan dolayı dekadans durum kaçınılmazdır. Kendini aşmanın ilk adımıdır.

Dalga Boyunca bu kaçınılmazlığın açık bir ifadesidir. Dionysos’un müziğiyle sarhoş olup, tılsımlara kavuşmanın mutluluğunu yaşarken bir anda yer yarılıp dipsiz bir kuyudan Yeraltı Ateşi Sarayı’na iniyoruz. Alice Harikalar Diyarında’da benzerini gördüğümüz bu yolculuk şaşırtıcı şekilde bitmek bilmiyor. Sonunda vardığımız yer sonsuza dek yanan kalplerini elleriyle kapatan günahkarların cehennemidir. Dante Alighieri’nin cehenneminden daha korkunç bir cehennem. Korkunun dillerde çöle dönüştüğü bu yeraltı krallığının ortasında Sadık Arı, sanat yapıtının hakiki kökeninin büyük acılar çekebilmede yattığını söyler bize.5

Sadık Arı’nın eserlerinde dünya parçalara bölünüp yeniden doğarken, bu yeni de tekrar bölünüp yeniden doğma zorunluluğunu beraberinde getiriyor. Lanetlenmiş ve frengili, Süleyman Peygamber’in hazinesine kavuşmak için şeytanla iş birliği yapan, Babil Kulesinin ucu gibi sonsuzluğa ve sabitliğe gedik açan -işte sanat ve sanatçı.

Servet Turan

 

1 Terry Eagleton, Kötülük Üzerine Bir Deneme, İletişim Yayınları, İstanbul,2017, s.55 1
2 A.g.e. s.56 2
3 J.L. Borges, Vathek, Kırmızı Kedi Yayınları, İstanbul, 2016
4 Emrah Akdeniz, Nietzsche’de dekadans ve kültür eleştirisi olarak trajik bilgelik, FLSF, 2013
Bahar, sayı: 15, s.113
5 Emrah Akdeniz, Nietzsche’de dekadans ve kültür eleştirisi olarak trajik bilgelik, FLSF, 2013
Bahar, sayı: 15, s.117